09 Haziran 2005

deli gömleğinde görmek istemediğimiz lekeler bunlar sayın seyirciler

Niyahet sevgili olmuştuk. Bir sevgilim vardı artık, sorumluluklarım vardı. Görünen oydu ki sorumluluklarım giderek artacaktı. Artık o yemeği yaparken ben salatayı yapacaktım. Cep telefonu rehberimde ilk sırayı "Aşkım-cep" alacaktı, akabinde de "Aşkım-ev" olacaktı..

Traş olup ev arkadaşımın deodorantının önemli bir kısmını üstüme sıkarak evden çıktım. Köşedeki marketi dönüp, maç öncesi sahaya ilk adımlarını atan futbolcu havasıyla ana caddeye çıktım. Buluşma yerimize emin adımlarla yürüyordum. Eczanenin bitişiğindeki giyim mağazasının önünde gördüm onu. İlkokulda tam beş sene aynı havayı teneffüs etmiştik ve çok uzun süredir görüşmemiştik. Hal hatır faslından sonra bir fırsatını bulup sevgilimle buluşmak üzre yola koyulduğumu, kendisinin muhtemelen kafede beni bekliyor olduğunu söylemeliydim...Bunu söylerek hem kafasındaki ilkokuldan kalma sümsük imajımı silecek, onu hayretlere düşürecek, hem de sevgiliyle kararlaştırıdığımız bu ilk ve önemli buluşmaya geç kalmayacaktım.Üstelik onu garsonla "arkadaşımı bekliyorum, gelsin siparişimizi veririz" diyaloğuna sokmayacaktım... Her şey umduğum gibi gelişti...Bir taşla iki kuş vurmanın sevinciyle beni sevgiliye götüren kaldırımları arşınlamaya devam ettim..

Kafede gözlerim onu ararken mekana giren çıkana bakma isteği duyan guruhun suratına da "sevgilimi arıyorum, burada bir yerde otururyor olması gerek" izlenimini bir tokat gibi yapıştırmalıydım. Onu köşedeki masada elindeki çayı yudumlarken görmemle, az önce bahsi geçen topluluğun kafalarını karşılarında oturan partnerlerine ya da dışarıdaki manzaraya çevirmeleri bir oldu... Bu zaferi küçük bir gülümsemeyle kutlayarak sevgilime doğru yürümeye koyuldum. fakat onun çayını yudumluyor olması bu uzun yolda beni derinden yaralıyor, onun bu vurdumduymaz davranışı adeta beynimi kemiriyordu. Ben onu bekletmemek için uzun süre görmediğim arkadaşımla sohbeti kısa kesmiştim. Oysa o bir beni beklemeden siparişini vermişti.

"Çok bekletmedim umarım?"
İşte bu soru ben gelmeden sipariş vermesinin hele ki bu ilk buluşmada ne denli yanlış bir hareket olduğunu ona gösterecekti.
" Çok değil, bir saat beş dakika" kulağa şirin bir cevap olarak geliyordu.

Sandalyeye otururken masada bulunan gazetede manşetin hemen kenarındaki sütunda yazan habere gözüm ilişti....
"Yaz saati uygulamasına dün gece başlandı. Saatinizi bir saat ileri aldınız mı?

deLLy©2005

Hiç yorum yok: