02 Aralık 2010

World Cup 2018 - 2022

Dünya Kupası
Her genç kızın rüyası


Yarın, (2 Aralık Perşembe) FIFA İcra Kurulu üyeleri yapacakları oylamayla 2018 ve 2022 dünya kupalarına ev sahipliği yapacak ülkeleri belirleyecek. 2018 için 4 aday var: İngiltere, Rusya, Hollanda-Belçika, İspanya- Portekiz. 2022 adayları ise 5 tane: Japonya, Avustralya, Katar, Güney Kore ve ABD. Sabah 2018 adayları, öğleden sonra 2022 adayları sunumlarını yapacaklar. Dünya Kupasının popüleritesi ve ekonomisi düşünüldüğünde yarın Zürih’te yapılacak kulisi hayal etmek pek zor değil. Silahlar konuşacak diyemeyiz belki ama her türlü politik, ekonomik argümanlar kullanılacaktır kurul üyelerini etkileyebilmek için.
24 kişilik FIFA İcra Kurulu’nda Şenes Erzik de var. World Soccer dergisi Aralık sayısında üyelerin muhtemel oylarını yazmış. Aslında ülkesi aday olanlar için ülkelerine, bazı adayların da “kanka” denilebilecek ülkelere muhtemelen oy vereceklerini belirtmiş. Hepsi için bir tahminleri yok. Örneğin Başkan Sepp Baltter ve Şenes Erzik’in oyu için bilinmiyor yazıyor. Dergiye göre Latin Amerikalıların İspanya-Portekiz adaylığına desteği olacak gibi görülüyor. Ayrıca tüm adayların güçlü ve zayıf yönlerini belirten bir analiz ve stadlarla ilgili bilgiler de var dergide. (2022 için adayların bizim memleketlere uzak olmaları, maçları enteresan saatlerde izleyeceğimizin habercisi.
4 yılda bir evimize gelen bu güzel misafirin nereli olacağıyla çok ilgilenmesek de, evimizde geçireceği 1 ay adını sık sık anacağız memleketinin. Muhtemelen akşam saatlerinde her iki dünya kupası ev sahibi belirlenmiş ve açıklanmış olacaktır.
2000 Olimpiyatları için 90’larda başlayan İstanbul için olimpiyat adaylığımız diğer seneler için hala sürüyor bildiğim kadarıyla. Bu seçimler internet kullanıcılarının anket oylaması şeklinde sonuçlansa anasını ağlatırız turnuvaların ama malesef ciddi bir kulis yapmanız ve iyi bir organizatör olacağınız konusunda ikna edici olmanız gerekiyor. 20xx Türkiye kulağa çok hoş geliyor. Stat yapımları, logo tasarlanması, maskota isim bulma ve memlekete gelecek binlerce futbolsever… Hayali bile güzel…
Ben Rusya 2018, Avustralya 2022 diyorum…Göz kırpan gülümseme
[Dışarı sızan FIFA’nın değerlendirme raporu en güçlü adayların İngiltere ve ABD olduğunu söylüyormuş, onu da belirteyim]

28 Kasım 2010

Bu kez ne maçı kaybettik, ne de umudumuzu

Kaynak: Milliyet

İstanbul Büyükşehir Belediyespor: 0
Fenerbahçe: 1

Keşke Abdullah Avcı'nın uzun süredir emek verdiği bu takım, taraftarsız bir kurum takımı değil de, şöyle ortalama 10-15 bin seyirciye oynayan, 20-25 bin kişilik sevimli bi stadı olan bir takım olsaydı. Her kesimden futbol taraftarının beğenisini toplayan Abdullah Avcı'nın Belediyespor'u hiç bir sene, bir önceki seneden daha kötü bir sıralamada bitirmedi ligi. Bu yılki durumlarını da hesaba katarsak, istikrar denilen olgunun futbol için ne kadar elzem olduğunu anlamak daha kolay olacaktır sanıyorum ki.

Gelelim maça...
Üçbininci gol, Alex'in dalyası, Niang'ın gollerine devam etmesi, 3 Silahşorlerin ligdeki 16 takımın "attığı gol" hanesindeki sayıyı geçmiş olmaları bir tarafta, İBB'ye karşı oynadığımız maçlardaki puan kayıplarımız diğer tarafta başladık maça. Ha bir de Atatürk Olimpiyat Stadı'nın muharebe meydanını andıran ambiyansını es geçmemeli. (Esen rüzgar, tribünler ve saha arasındaki mesafe vs). "Karabulutlar dağılıyor mu yoksa daha beter mi toplanıyor üzerimizde" endişesi vardı herkeste. İlk dakikaları hasarsız atlatarak oyuna ağırlığımızı koyduk. İnanması güç ama Baroni'nin yaptığı presle kazandığımız top, Mehmet Topuz'un asisti sonrası Alex'in ayağından filelere gitti. Ve maçın genelinde hiç de hafife alınmayacak ve geçtiğimiz haftalarda eksikliğini çokça ve sıkça hissettiğimiz kontrollü oyunumuz hakimdi...

Fenerbahçe, geçen hafta Bucaspor karşısında attığı ilk dakika golü ve kısa sürede yakaladığı 3 farklı skora rağmen ikinci yarının neredeyse yarım saatinde rakibe vermişti oyun hakimiyetini. Verdiğimiz pozisyonları izledikçe bu maç berabere bitecek hissine bile kapılmıştım . Bunu yapmak adetimiz oldu bu sene. Puan kaybı yaşadığımız bir çok maçta öne geçmemize rağmen maçtan galip ayrılamadık... Bu maçta 1 tane attık, 2-3 tane net pozisyonu ve bir penaltıyı kaçırdık ama ne skoru koruma adına ne de bir şekilde oluşan rehavete sebep oyunun kontrolünü rakibe teslim etmedik. Teslim ettiğimiz skora etki edebilecek gol pozisyonlarıydı yalnızca, atamadılar...

Herkesin değindiği "sol" kanat mevzusuna değinmeyeceğim. Taktiksel açıklamalarla dolu maç analizi yapmayı da pek bilmem. Bir önceki golü unutanlardan olmuşumdur genelde.. Futbolun taktik kısmı değil de, romantik yanı hep daha ağır basıyor bende. Hatta öyle ki "Önümüzdeki maçlara bakıcaz" maç sonu klişesi hiç bu kadar anlam kazanmamıştı benim için...

23 Kasım 2010

1982'den beri Dünya Kupasında yenilmiyorlar

Yeni Zelanda - 1982'de beri Dünya Kupasında yenilgisiz

Okyanusya grubundan kupalara katılan Yeni Zelandalılar 1982'de katıldıkları Dünya Kupasına 1. turda 3 mağlubiyet alarak veda ettiler. 28 yıl sonra, 2010 Dünya Kupası finallerinde hem sürpriz sonuçlar aldılar, hem de olumlu tepkiler aldılar. 1. turu 3 beraberlik ve 3 puan ile "namağlup" bitirdiler fakat elendiler. Dolayısıyla d 1982'deki Dünya Kupasından beri yenilgisizler ;)

Fotoğrafın kaynağı burada.

16 Kasım 2010

Bayram

Dana Ferhat (2002)

Bayramınız kutlu ve mutlu olsun.
Futbolun törpülenmemiş egolara kurban edilmediği nice bayramlara...

12 Kasım 2010

Futbol Reklamları

Ekran Görüntüsü
Futbol temalı reklamların olduğu bir site soccercommercials.com. Nike, Adidas, Pepsi, Umbro ve diğer ticari markaların reklamları var. İzleme seçeneği yok ama indirebiliyorsunuz istediğiniz reklamı.

08 Kasım 2010

Ama Arkadaşlar İyidir

Semih & Gökhan
Eskişehir karşısında alınan 4-2' lik galibiyetin mimarlarından ikisi. Alex ve Mehmet Topuz'a da sözümüz olsun, başka yerde kulaklarını çınlatalım.

Lugano'nun yediği enteresan kırmızı karta, Emre'nin ciddi bir sakatlık geçirip oyunu terketmesine, ayakta duramayan Kazım'a, yenilen basit gollere inat parladı sahada bu ikili. Ömür billah Fener'in ilk forveti olamayacak Genç Semih ve modern Türk sağ bek prototipi Gökhan'ı izlemek çok güzeldi Cumartesi günü.

Semih 2 tane attı ama kaçırdıkları/kalecinin kurtardıkları da en az attıkları kadar "golcü" işiydi. 2008 Avrupa Kupasından sonra ne değiştiyse, her hangi bir lig maçından sonra da elbette o değişecektir. Aslında banko forvet olması yönünde bir takıntım yok benim Rıdvan Dilmen gibi ama böyle güzel performanstan sonra üzülmüyor da değilim empati yapınca.

28 Ekim 2010

Seni Uzaktan Sevmek

Tribüne uzak, taşralı bir Fenerbahçelinin, winamp listesinin ilk sırasındadır bu şarkı. Benim de öyle: "Seni uzaktan sevmek, aşkların en güzeli"...

İster tribünden olsun, ister olmasın her futbol kulübü taraftarının öyle ya da böyle içinde yaşattığı ortak bir duygu var: Taraf olma. Hem ne demiş ünlü bir düşünür: "Taraf olmayan bertaraf olur" ;)

Bu duygu en çok, sportif başarıın geciktiği dönemlerde veya beklentinin altında elde edilen başarılarda yitiriyor anlamını. Övgünün yerini sövgü alıyor; eli kalem tutanımız gazete köşelerinde, diğerlerimiz kahvehane köşelerinde verip veriştiriyoruz takım yöneticilerine, teknik heyete veya önümüze gelen bir kaç futbolcuya. Taraf olma duygusu, kazanamama duygusuna mağlup oluyor böyle anlarda. Başka tarafa gitmesek/gidemesek de, bulunduğumuz tarafın ıssız bir köşesine atıyoruz kendimizi. Başarıyı sahiplenebildiğimiz kadar, başarısızlığı sahiplenemiyoruz.

Fenerbahçe tribünlerinin belki on yıla yakın süredir sahiplendiği ve kötü zamanlarda taraf olmaktan çıkmayı frenleyen/en aza indiren bir geleneği oluşuyor. "Hep destek, Tam destek". Böyle zamanlarda meydana çıkan inzivaya çekilme duygusuna gem vurmanın sloganlaşmış hali bu... Yürekten söylendiğinde bir tribün sloganından çok daha fazlası. Bu yıl, kim bilir belki de en çok ihtiyacımız olacak slogan..

Yılın Futbolcusu ve Teknik Adamı?

Geçen yıl Messi, ondan önceki yıl CR7 ve bir önceki yıl Kaka almıştı bu prestijli ödülü. Bu yılki adaylar açıklanmış. Liste yukarıda. Bakalım Ballon D'or (Altın Top) kimin olacak.

27 Ekim 2010

Yenge?

Fenerbahçe'nin bir sezonda oynadığı tüm maçların en önemlisi. Rekabet duygusunun taraftarda tavan yaptığı dakikalar.. Fenerbahçe'nin Sportif Direktörü ve en yetkili teknik adamı, hem de şu anda formayı terleten oyunculardan fazlası olan, eksiği olmayan eski bir oyuncusu, Aykut Kocaman, Fenerbahçe'nin kaptanı Alex'i oyundan alıyor. Muhtemelen performansından memnun değil ve geçen haftalardaki Semih değişikliğinin olumlu etkisinin tekerrür edeceğini bekliyor. Belki haklı bir gerekçe belki değil ama maçı tribünde izleyen De Souza yenge, ekranlara yansıyan tepkisinden anlayabildiğim(iz) kadarıyla veryansın ediyor duruma. Şimdi gel de bu durumda taktik dizilişten, çift forvetten, bilmem neden bahset!

Bırakın Alex'i oyundan almayı, Alexsiz alternatifler üzerinde konuşmanın bile tabu olduğu bir ortam yaratıldı Fenerbahçe camiasında. Alexciler ve Alex karşıtları olarak iki grup türeyecek sanırım pek yakında. Kuralları basit bir oyun ancak bu kadar karmaşık hale getirilirdi, onu da biz becerdik. Alex oyundan alınınca büyüklüğünden bir şey kaybetmiyor ama anlamsız ve yersiz tepkiler takıma çok şey kaybettiriyor. Alex Fenerbahçe'ye gelmiş geçmiş en büyük yabancı futbolculardan biridir. İstatistikler de bunu söylüyor zaten. Ama Alex'in üstün performansını gören aynı gözler, Alex'in oyundan da düşebileceğini, Alex'in de kötü günlerinin olabileceğini görebilir pekala.

22 Ekim 2010

Gökhan Gönül

Dörtlü savunmaların kanatlarını koruyan oyuncuların plakası yerliyse bir yerden arıza vermesi beklenirdi hep. Ya güçlü savunmasına karşın zayıf hücum özelliklerine sahip, ya da hücuma çıktıktan sonra geri dönüşlerinde sorun olanlarına rastladık yıllar boyunca. Süratı dudak uçurtsa da sıfıra indiğinde yaptığı ortalara biraz teknik değil de tüm kazmalığını katan ve bu yüzden tribünlerin tepkisini çeken beklerimiz oldu hem kulüplerde hem de a milli takım kadrosunda. Her şeyden öteye ortalama bir performansı olmayan oyunculardan oldular bu mevkinin adamları.

Mevkinin gerektirdiği özelliklerin hemen hepsine en az ortalama düzeyde sahip, işini hep iyi yapmaya çalışan, o mevkide yerli oyuncuların da var olabileceğinin sinyallerini veren Gökhan Gönül çıktı piyasaya sonra ve Fenerbahçe ne kadar isabetli bir transfer yaptığını çok geçmeden anlamış oldu. Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynadığımız sene Uğur Boral ve Gökhan Gönül ikilisinin özellikle Sevilla maçlarında kanatların altını üstüne getirmeleri tur atlamızla eşdeğer ölçüde sevindirmişti beni. O üst düzey ve peşpeşe süren form grafiği bir daha aynı derecede olmadıysa sanırım bunda en çok sakatlığının ve sakatlığına rağmen yaptığı fedakarlıkların etkisi
var..

Her ne kadar bünyesi futbol endüstrisi tarafından kullanılmaya, menajer tayfası tarafından sömürülmeye müsait gibi görünmese de, anlamakta her zaman güçlük çektiğim Aziz Yıldırım Yönetiminin transfer politikalarının bir kurbanı olacağından en çok koktuğum oyuncu Gökhan Gönül'dür. Öyle sanıyorum ki sözleşmesi 2011 başlarında bitiyor ve yine öyle sanıyorum ki Fenerbahçe ile sözleşme yenilememek için hiç bir nedeni yok Gökhan Gönül'ün. Umarım bu sözleşme sonunda veya bir sonrakinde başka şeylerin kurbanı olmaz ve eğer Avrupa'da oynamam derse Fenerbahçe'den emekliye ayırır kendini. Amatör görünümlü profesyonel duruşa sahip, insanda Anadolunun bağrından kopup gelmiş hissi uyandıran Gökhan'ı kaybetmeyi kim ister ki?

16 Ekim 2010

Şampiyon kaldığı yerden devam etmeli

Geçtiğimiz sezonun şampiyonu Fenerbahçe Ülker Banvit deplasmanıyla TBL'ye merhaba diyecek pazar günü. İlk maçı Tanjeviç için oynasınlar, lige galibiyetle başlasınlar ve kupayla bitirsinler istiyor gönül. Hem güzel insan Tanjeviç'e moral olsun hem de Fenerbahçe'nin basketbolda emin ellerde olduğunu bir hissedelim.
Haydi hayırlısı...

12 Eylül 2010

Footbo City


Ntvspor ve Turkcell yabancı kaynaklı futbol paylaşım sitesi Footbo.Com'un Türkçe versiyonunu geliştirip kullanıcıların beğenisine sunalı çok olmadı. Şimdi de site ve facebook üzerinden oynanabilen bir oyunla kullanıcılarının karşısındalar. Farmville, fishville gibi oyunlara benzer özellik taşıyan oyunda tema futbol takımını ve şehrini geliştirmek.
Oyuna yeni başladım, biraz kavrayınca oyun ipuçları ve kullanımıyla ilgili geniş bir yazı yazmayı planlıyorum.

Oyunu facebook üzerinden oynamak için: http://apps.facebook.com/footbocity/
Footbo üzerinden oynamak için: http://tr.footbo.com/FootboCity

04 Temmuz 2010

Super Slow Motion

Yanlış bilmiyorsam bizi bu teknolojiyle Cem Uzan'ın Teleon'u tanıştırmıştı. Hatta maçların taraflı spikerler tarafından sunulması seçeneği filan vardı digital uydu alıcılarda. Cine5'ten sonraki Digiturk'ten önceki döneme denk geliyor yayın haklarını ellerinde bulundukları süre  Sonra ihale mi iptal oldu bilmiyorum ama neredeyse 10 yıldır Digiturk ve Lig TV'de yayın hakları.

Bundan bahsetmek nereden aklıma geldi, söyleleyim. İspanya - Portekiz maçında İspanya kalecisi Iker Casillas'ın, ucuz atlatılan bir pozisyon sonrasındaki ağız hareketini iyi yakalamış ve teknolojinin nimetlerinden de faydalanıp öyle servis etmişlerdi futbol izleyicisine. Dünya Kupası maçlarını veren yayıncı kuruluş (TRT spikeri tabiriyle) bazen  önemli pozisyonların tekrarını yapmayarak hem Ömer Üründül'ü hem bizleri kızdırsa da, super slow motion görüntülerle izleyicilerden yüksek not alıyor kanısındayım. Otuza yakın kamerayla yayın yapılmasının da altını çizmek gerek bu arada.

Bu da ekran bahsi geçen görüntünin "gif" hali. Kaynağına ulaşamadım ama "alıntı" olduğundan bahsedeyim yine de

Image Hosted by ImageShack.us

25 Haziran 2010

Züğürt Tesellisi


Habere göre, Lampard grubu ikinci bitirmelerinin zannedildiği kadar kötü olmadığını, Amerika'nın son dakika golüyle grup birinciliğini elde etmelerinin ardından ikinci olmalarının onlara bir gün daha dinlenme imkanı verdiğini söylemiş. Özgüven mi züğürt tesellisi mi bilemedim.

Şarkılarla Geçtin Aramızdan

25 Haziran 2005'te 
şarkılarını emanet ederek insanlığa,Volkan Konak'ın deyişiyle "büyük insanlığa ",
ebedi yolculuğuna çıktı Kazım...

Vuvuzela

20 Haziran 2010

Babalar ve Oğullar


"Takım arkadaşı baba oğul"
 
Babası gibi futbolcu olmayı seçmiş pek çok ünlü futbolcu var yeşil sahalarda. Özellikle futbol spikerlerinin maç sunarken kaçırmak istemediği ayrıntılardan biri de budur. Oğul babadan bayrağı devralır ve yoluna devam eder genelde..

1996'da İzlanda ile Estonya arasında oynanan bir hazırlık maçında, İzlanda milli takımının kadrosunda iki Gudjohnsen vardır. Sonraları Chelsea, Barcelona gibi önemli takımların kadrosunda yer alacak olan Eidur ve babası Arnor. Baba Gudjohnsen ilk 11'dedir, evlat ise kulübede. Maçın ilerleyen bölümlerinde oyuncu değişikliği yapılır ve baba Gudjohnsen yerini oğlu Eidur'a bırakır.


Birbiriyle takım arkadaşı olan veya birbirine rakip olmuş futbolcu baba-oğulların sayısı ne kadardır bilinmez ama pek çok baba oğlunun konuştuğunu, yürüdüğünü görmeyi dört gözle beklediği gibi onu  alıp tribünün yolunu tutmayı da dört gözle bekler, bundan eminim...


Babalar gününüz kutlu olsun.. 

Geçen Sezon, Yeni Sezon


34 maçın oynandığı, takımların düzinelerce gol attığı uzun bir maratonun kaderini atılamayan bir gol değiştirdi. Bu haliyle yanlış bir bakış açısı gibi görünüyor ama şu da bir gerçek ki Fenerbahçe galip gelseydi şampiyon olacaktı.

Hayalkırıklığı kolay geçmiyor. Böyle bir hayalkırıklığının faturasını ödemek kimine göre bir kaç gün, kimine göre aylar alabilir. Bünyeyle ve takımını hayatının neresine ne kadar yaklaştırdığınla alakalı... Ama futbol güzel oyun. Asırlardır böyle. Asırların içindeki her sezon için de bu böyle.. 90 dakikaların her biri için de. Son saniyeler için de, başlama düdüğünü beklerken de.. Öreneğin, transfer dönemindeyiz şimdi. Kim gidecek kim gelecek hesapları yapılıyor. Kafada kadrolar oluşturuyoruz yeni sezona dair. Herkesin kendine göre kadrosu.. Herkes kendi takımının teknik patronu. Transfer dönemi bitecek, hazırlık maçlarında görülecek transferlerin kadroyla ve taktikle ne kadar uyuştuğu. Yeni sezon başlarken herkeste gıcır gıcır defterin ilk sayfalarına en güzel el yazısıyla not tutan öğrenci heyecanı olacak.. Herkes için tek bir tezahurat anlamlı olacak:

Ne x, ne y, ne de z...
Bu sene sensin şampiyon...
Haydı bastır, haydı bastır, haydi bastır....

15 Haziran 2010

2010 Dünya Kupası Milli Takım Formaları


2010 Dünya kupası finallerinde 7 farklı marka giyiliyor. Adidas'ın sayıca üstünlüğü göze çarpıyor ilk bakışta. Futbol ürünlerinde Adidas'a kafa tutmaya başlayan Nike ve listede Nike'ın hemen ardından gelen Puma aslan payını alan diğer 2 firma.

32 takımın katıldığı finallerde formaların sponsorluk sayıları şöyle:
ADIDAS: 12
NIKE: 9
PUMA: 7
UMBRO: 1
LEGEA: 1
JOMA: 1
BROOKS: 1

Belki adaletli bir puan cetveli olmayacak ama 11 maç itibariyle oluşan Formalar Klasmanındaki Puan Durumu şöyle:



Tüm Dünya 10'ları İzliyor

Dünya kupası futbolcular için bir vitrindir genellikle. Kupa sonrası pek çok oyuncu yıldız kategorisine girer, bazıları gözden düşer, bazıları ise şöhretine şöhret katar. 10 numaralı formanın oyunculara kattığı artı değer de kupanın diğer olgularından biridir desek yanlış olmaz sanırım. 

Neyse konumuza dönelim...

2010 dünya kupası sönük başladı, sönük gidiyor. Bir yanda vuvuzelaların dayanılmaz vızıltısı, diğer yanda az gollü maçlar, golsüz beraberlikler.. Ve derken 4 gün tamamlandı an itibariyle. Can sıkıntısından olsa gerek (ehe:) kupa takımlarının 10 numaralarını bir araya getirdim ben de.
"32 kısım tekmili birden" deyişine cuk oturur bir şekilde hepsi bir sepette.. Çocukların mahalle aralarında yaptıkları maçlarda isimlerini ödünç alacakların sayısı bir elin parmaklarını geçmez sanırım. Favorim Messi, Plase Rooney, Sürpriz Sneijder..

Buyrun 10LAR kulübü:

30 Mart 2010

Adını Sen Koy

Şurada "dünyanın en kötü isimleri" başlığıyla bir haber var. Bazı sıyrık ebeveynlerin çocuklarına koyduğu ilginç isimlerden bahsediliyor. Habere konu olan 14 yaşındaki bir kız çocuğu bizdeki gibi nüfus memurunun değil anne babasının gazabına uğramış ve "Talula Does The Hula From Hawaii " gibi özneli yüklemli bi isim konulmuş. (Taula Hawai Dansı Hula yapıyor diye çevrilebilir).
Haberin devamında ise bunun tek bi örnek olmadığı, binbir ülkede binbir manyak ebeveynin de var olduğundan bahsediliyor. İşte bazı örnekler:
Kanda ve Texas'tan iki sporsever baba çocuklarına bir çok ülkede yayın yapan ünlü Amerikan spor kanalı ESPN adını koymuş.
Listede adı geçen bir isim de Nicolas Cage. Çocuğuna Superman'in gerçek adı olan Kal-El adını koymuş. Listedekilerin içinde en masumane duranı da bu.
Listedeki bazı örneklere bakınca zamanın çok tutan filmlerinin, dizilerinin ana karakterlerinin isimlerinin de tercih sebebi olduğu anlaşılıyor. Gladyatör'ün Maximusu veya Zeyna gibi...