04 Aralık 2005

tek ta$


taş dediğin "yaşa,başa,taşa oturma" desturunda bahsi geçen taştır benim bildiğim. ya da ne bileyim, okey takımı içinde rakibin kafasına vurmaya hazır 106 parçadan biridir. Veya fizik kurallarını altüst eden hatun bünyelerine verilen sıfattır yahu taş. ha bir de yeşilçam'ın unutulmazlarından erol taş' ın soyismidir, bir çok vatandaşımızın soyisminde rastlanabileceği üzere. bu vatandaşlarımızdan biri de atilla taş'tır misal. vergi verir, türkü çığırır,dans eder filan.

takı tasarmcıları ve kuyumcular nasıl edelim de yüzük gibi şahane bir simgeyi madden değerli, ruhen (ruhen ne lan??) beş para etmez bir hale getirelim diye düşünüp, kelimenin başına taş eklemekte karar kılmışlar olsa gerek. tamam, yüzükte bir taş olabilir ama o dediğinden yol kenarında,sağda solda milyar tane var, öyle değil mi ama? zaten bu böyle abartılacak bir şey olsa yüzüklerin efendisinin yüzüğünde de olurdu. ha diyeceksin ki onunki alyans. ben de derim ki, öyle olsa yüzüklerin efendisi yerine alyansların efendisi derdik, ama biz ne diyoruz:yüzüklerin efendisi. alyans kardeşliğinden bahsediyor muyuz hiç? hayır.
bunun bir de üç taş olanı varmış, fakat iki taşı duymadım.belki de vardır, bilemiyorum. içinde, kıyısında, köşesindeki taş sayısı arttıkça değeri de artan başka ne var diye düşünüyorum bulamıyorum. taşlı yollar, taşlı tarlalar, arsalar makbul değildir benim bildiğim. elmas madeni ile taş ocağı aynı kefeye konur mu bre, bu ne vurdumduymazlık, bu ne türk dil kurmuna inat türkçe !! bi alo deseydiniz bir isim bulurduk üzerinde pırlanta olan yüzük hadisesine. misal; hemen ilk aklıma geleni paylaşayım sizinle. buyrun : birazdan evlenme teklifi edecek delikanlı aparatı, misal; beni affeder misin, sevişir miyi eskisi gibi halkası. bence cuk oturur!
buradan gözünü para bürümüş kuyumculara ve takı tasarımcılarına sesleniyorum sizlerin aracılığıyla: kelime dağarcığımla oynaşmayın. unutmayınız; seven kalpler hassas olur. "tek taş yüzük" kavramını çıkarın lügatımızdan. allahıma taş olursunuz taş !!

rumuz:üçta$hasho$af
Not: (çok pahalıymış lan!!)

11 Haziran 2005

Seyir Hali


"Los Endülüs istikametinden, Fatsa istikametine devam etmekte olan öz fatsa express'in sayın yolcuları. mola süreniz dolmuştur. yerlerinizi almanız önemle rica olunur" anonsuna uyandığımda ağzımdan akan sızıntı çoktan çenemin alt bölgelerine ulaşmıştı. cama doğru kaykıldığım yerimden hızlıca doğrulup, apar topar sildim sızıntıyı. gözlerimi ovuşturup camdan dışarıya bakarken bir yandan da hayıflanıyordum feribotla okyanusu geçerken uyuyakalıp aşağıya inemediğime.

Yeni yeni kendime gelip, gördüğüm rüyanın etkisinden kurtuluyordum. Olacak iş değildi zaten. bir yerlerim açıkta kalmış diyeceğim ama her yerim zaten açıktaydı. olsa olsa yukarından serin hava üfleyen yuvarlak delik bir yerlerime isabet ettirmişti havasını. los angles nere, fatsa nere? Afyon' da durduğumuz bu dinlenme tesisi nere..?

Aşağıda bir görevli tez hareketlerle otobübüsün camlarını yıkıyor, yanıbaşımızdaki otobüsün yolcuları yerlerini alıyor, bizim otobüse binmeye hazırlanan yolculardan bir kısmı ciğerlerinin çekiş kuvvetini tam yol ileri almış, sigaralarını sebil etmemek icin iyicene körükleyip merdivenin ilk basamağına basarken izmariti ıslak zemine bırakıyorlardı. " yolu da uykuyu da yarıladın ha" deyip, eheh, zeheh şeklinde gülerek yanıma oturdu bey amca. ben de gözlerimi kısıp hafifçe gülümseyerek karşılık verdikten sonra dışarıyı izlemeye devam edeyim istedim. hay istemez olaydım. yanımızdaki otobüs yavaşçana hareket ederken o bildik, o mide bulandırıcı, o kafa karıştırıcı hadise cereyan etti. ben bir bizim otobüsün geri geriye hareket ettiğini sanıyor, bir yandaki otobüsün ileri ileri gittiğini sanıyordum. Sanki bu sırrı keşfedemeyeceğim de bu sır yandaki kaptanla birlikte son durağa kadar gidecekmiş gibime geliyor, iyiden iyiye midem bulanıyordu. Zaten bir gazete, mecmua, kitap okumak midemi bulandırırdı, bir de bu içler dışlar çarpımı gibi hadise. Neyse ki gerçek kısa sürede gün yüzüne çıktı, karanlıklar aydınlandı ve "sağ selbeest" nidaları eşliğinde karayoluna giriverdik... Kaptan, muavinin telefonunu bipletip yanına çağırırken ben ise iç bölgelere eylediğim bu yolculuğu diğerlerinden ayıran "kalbim egede kaldı" hissi ile birlikte yeni rüyalara ve ağzımdan çeneme doğru akacak sızıntılara yelken açtım... ücretsiz yolcu servisimiz ile kollarını açmış beni bekleyen yeni hayata yaklaşırken kalbim egede, firmanın ikramı üzümlü kek de servis sehpası altındaki filede kalmıştı... haziran2005 deLLy

09 Haziran 2005

deli gömleği - okul


i. okullardaki bazı sınıf listelerinde, son sıra(lar)da yer alan numarası diğerlerininkinden abartılı yüksek öğrenciler vardır. Muhtemelen kayıtlar bittikten sonra gelir kaydolurlar veya ara sınıflarda kadroya dahil edilirler. Nakil öğrencilerdir genelde bunlar. Mesela liste 251 sezer, 254 ahmet, 257 pınar, 258 mualla diye devam eder, misal 283 suzana kadar. İşte tam da bu noktada 347 Sinan devreye girer ve listedeki o yarı aritmetik düzeni allak bullak eder ya. işte ben onlardan biri gibi hissediyorum kendimi....
ii. şehir dışındaki okul maçları sebebiyle bir hafta filan okula gelmeyen ve okulun tüm imkanları kendilerine seferber edilen yetenekli çocuklar vardır ve de diğerleri onlara gıpta eder ya. işte o diğerlerinden biri gibi hissediyorum kendimi...
iii. ödevlerini cuma öğleden sonrası bitirip sokağa bir tatlı huzur almaya çıkan öğrenciler vardır, bir de cumartesi-pazar günü aylaklık edip ödevlerini pazar gecesine bırakan, üstelik o iki gün sokakta aklında ödevleri olan ama yine de oyunu bırakamayan öğrenciler vardır ya. işte o pazar gecesi karamsarlığını yaşayan öğrenciler gibi hissediyorum kendimi...
iv. okul önlüklerinin üstteki küçük cebinde temiz küçük bir mendil vardır, bir de alttaki büyük cepte büyük sümüklü bir mendil vardır ya. İşte o büyük sümüklü mendil gibi hissediyorum kendimi...
v. O değil de, minaytür kale futbol maçlarında üç korner bir penaltı eder ya. İşte o üçüncü korner gibi hissediyorum kendimi.
vi. roma rakamı gibi hissediyorum kendimi.
vii. Hani bir öğrenci okula yolcu edilirken ebeveynleri veya grandebeveynleri Allahtan öğrenciye zihin açıklığı vermesini diler ya. Allah'ın zihin açıklığı vermediği bir öğrenci gibi hissediyorum kendimi...
viii. sabahçı öğrenci gibi hissetmiyorum kendimi.
ix. hani müdür veya müdür yardımcısı, o da olmadı hoca, gözlüklü öğrencilere tokat atmadan önce gözlüğünü çıkarttırır ya. işte o aşağılanmaya müsait gözlüklü öğrencilerden biri gibi hissediyorum kendimi.

145 deLLy

"olsa ya" ya da "olmasa ya"

herkesin "işte hayat bu"ları aynı olsa ya
ya da
herkes aynı hayatı yaşasa ya


dost bildiğim düşman olmasa ya
ya da
hayat bayram olsa ya

ben seni sevduğumu oy dünyalara bildursem ya
ya da
oy..oy..eminem nedur bu güzellikler ya

kafamda kırk tilki dolaşmasa ya
ya da
kopenhag kraterleri de olsa ya

ilk bisikletime kavuştuğum heyecanı hep taşısam ya
ya da
o onsekiz vites bisiklet ben olsam ya

ha bu hayat ağzıma acı biber sürmese ya
ya da
biberler hep tatlı olsa ya

profiterolun adı değişse ya
ya da
hayat tulumba tadında olsa ya......


dellykde$ik...

ama senden ayrı gezen yürek değil beden oldu

Haldun Taner Sahnesi önünde buluşmak için sözleşmiştik.

Rıhtımın karşısındaki ışıklarda, minibüsten atladığım gibi karşıya geçtim.bu önemli anı yaşamaya ramak kalmıştı. fakat ben minibüsten indiğim köşedeki bankamatikler önünde uzun kuyruk oluşturmuş emekli, dul ve yetim kadar gergindim. İstanbuldaydım uzun süredir ama bir ilki yaşayacaktım. Bu meşhur buluşma yerinde ilk kez bir kız arkadaşımla buluşacaktım. daha önceleri gerek maça, içmeye vs gitmek, gerekse karşıya geçmek için arkadaşlarımla buluşmuştum tiyatro binası önünde ama hepsi erkekti ve buluşma anlarının hiç bir egzotikliği, ne bileyim hiç bir romantikliği yoktu. ha postane önünde, ha hela önünde ha burada buluşmuşuz, bunların hiç bir önemi yoktu.

İşte, oradaki- buluşma yeri vitrininde- erkek arkadaşını bekleyen en alımlı, en güzeldi o. Bense meydanda kız arkadaşına doğru ilerleyen en çaresiz, en kendini kötü hisseden, en zihninde sorulara cevap arayandım. Rıhtımı mesken edinmiş küçük esmer bir şopar arkadaş peşime takılmış, bir adet Big Babool satmaya çalışıyordu. Durum, rıhtım delikanlısı kız arkadaşı derdinde, elin şoparı üj-bej sıpani derdinde gibi görünse de, daha vahimdi .zira aynı kulvarda koştuğum diğer bir "heyecanla kız arkadaşına doğru ilerleyen" model hemcinsimin peşine takılan başka bir esmer sevimli arkadaş ona çiçek satmaya çalışıyordu. Benim peşimdeki esmer ufaklık ya bendeki "heyecanla kız arkadaşına doğru ilerleyen" rıhtım delikanlısı havasını alamadı, ya da benimle aynı amaca sahip hemcinsim buranın sürekli müşterilerindendi ki çiçekçinin hedef kitlesine girmişti.

Bari selpakçı takılsaydı peşime diye iç geçirmekten alıkoyamazken kendimi benimkisi umudunu kesmiş, rotayı başka müşterilere çevirmişti bile. Bu güzel anın, bu ilkin keyfini çıkarmam için çok da geç değildi. Tekrar heyecanlı, gözlerim parlar vaziyetime geri döndüm.Henüz beni görmediği için son bir kez üzerime başıma bakıp kalabalığın arasından sıyrıldım son elli metrede ve dibinde bittim.

Merhabalaşmanın ardından acelesi olduğunu söyledi ve elime tutuşturduğu ders notlarıyla ilgili hususları hızlı hızlı bildirip peşine takılan ve artık hiç de gözüme sevimli gözükmeyen az önceki çiçekçi şopar eşliğinde meydan kalabalığına karıştı...
almadığım Big Babool içimde patlamıştı ne yazık ve heyecanım balon olup uçmuştu. Ne yaptığımı bilmez halde yediğim onlarca midye dolma, akabinde rıhtım meydanındaki büfeden yediğim 2 sosu az bol turşulu sosisli ve içtiğim bir bardak limonatanın ardından sağlıklı düşünmeye başlamış, kimseye kızgınlık duymadan, içimde kalan ukteyi dolduran haldun taner sahnesi oyuncularına teşekkür ederek yurda giden otobüsün yolunu tutmuştum bile.

Ben bir Red Kit idim, elimdeki sınırsız akbil de düldül...

delly©2005

"deli"kanlının samimi pozları

# "Vallahi bu depremin yarısı bizde olsa İstanbul yerle bir olur, adamların burnu bile kanamıyor" şeklinde hayretlik bildirmekten bıkmış usanmış, görevine klişe olarak devam eden bir cümle sarfettiğimin farkına vardığımda artık çok geçti.

# Tek bir pozisyonuma bakarak aldanmamak lazım. bu mevkide oynayanlar arasında en iyilerinden biriyimdir esasen. Gücümü hayatın geneline yayabilmiş, feleğin çemberinden akrobatik hareketlerle geçmeyi bilmiş kadirşinas bir şahsiyetimdir ve bu mevzuda mütevazilik yapmam...

# Ayrıca boş da değilimdir. Zamanımı iyi değerlendiririm. kahveye gelen gazeteleri okumayı ihmal etmez, evimde, arabamda radyo hiç kapalı olmaz, okey oynayarak da kol ve beyin kaslarımı geliştiririm.

# Beni iyi etüt edememiş, asabi kimliğimden bihaber rakiplerim, ceza sahama elini kolunu sallaya sallaya girmeye kalkıştığında dokuz kusurlu hareketten bir veya bir kaçına maruz kalmışlardır hep tarih boyunca. Tokalaşmak yerine burun üzerine kafa atmayı tercih ederek tanışmışlığım olanlara karşı tam bir şerefsizlik abidesi olarak duruyorum ne yalan söyleyeyim.

# tikim var. böbreğime böbreğime değerseniz "ananiuasatiim" derim bir kere. başbakanı da gelse, kralı da gelse derim...

delly©2005

3Gen

3Gen

neresinden baksan üç noktasına,
mesafe eşit göz kararı.

biliyorum...
gözümü karartsam şimdi,
iç acılarımı yolluk yapıp kendime,
yola çıksam üç koldan,
ya sana çıkacak tüm yollar,
ya da sırtıma.

bana geometrinin bir oyunu mu bu?
seni analitik, seni arabesk,
seni feleğin çemberinden geçmiş,
seni en güzel..

yanıltma beni, 
beni yamultma.


(Özgür ©ikibin küsur)

hasan efendi ve mahdumları

"ne çok sevmiştim seni, ne çok hatırlar mısın?
Aşiyan yollarından seslensem duyar mısın?..."

diğer kanepeye uzanıp çalan telefonu açtım. kısa süren telefon görüşmesi boğazımı kurutmuş, kurutmakla kalmayıp o bölgeye sanki bir yumruk oturtmuştu. kumandanın naylonunu tutan bantları tırtıklamıştı tırnaklarım.."birazdan orada olacağım" dedi sevgili...oturup konuşmalıymışız.

Bu ses tonu, ilişkimizin bir süredir seyrettiği rota birlikte oturacağımızın habercisi olsa da birlikte konuşacağımızın habercisi olamazdı. O konuşacak ben dinleyecektim. Dinlerken gözlerimi sık sık ondan kaçıracak ve bu esnada çorabımın tekinin lastiğini çekip çekip bırakacaktım.."

Bizi ayrılığa doğru adım adım sürükleyen, parmakla gösterilen bu ilişkiyi tarihin tozlu sayfalarına götüren sebepler neydi, ne yapmalıydık?" uzmanı sevgili zile basıyor, yıllardır başarıyla yürüttüğü kapı zili görevinden emekli etmeyi düşündüğüm kuş acı acı ötüyordu...Mesaj alınmıştı. Anahtarı olduğu halde zile basan sevgili, kırılmak için tetiklenmeyi bekleyen bir fay hattıydı. Hazin son da sevgili gibi eşikteydi ve birinin kapıyı açmasını bekliyordu... Her şeyin sonu ben olacaktım Tanrım.

" Çöp var mı hocam?" dedi Hasan Efendi gülen gözleriyle.

Kısa süren bir dalgınlık, şaşkınlık neticesinde "çöp var Hasan Efendi, olmaz mı?. Acımasızca, hoyratça içi boşaltılmış bir aşkın posası var mutfakta ve dahi yatak odasında, hatta her yerde" cümleleri çıktı ağzımdan.

" İyi günler hocam, ben sonra yine gelirim" deyip mırıldana mırıldana yan dairenin ziline bastı Hasan Efendi.

" ne diyosun lan mırıl mırıl, küfür mü ediyosun şerefsiz, boş bulunduk, seni adam yerine koyduk da kederimizi paylaştık edepli ve edebice" diye çıkıştım diğer kapı önünde bekleyen Hasan Efendi'ye

"Neyse ki kızgınlığım uzun sürmedi. Hasan Efendiyi severdim. Çok üstüne gitmeyip içeriye girdim. Az evvel bantlarını tırtıkladığım televizyon kumandasının poşetini değiştirdim. Beynime de "bizi ayrılığa doğru adım adım sürükleyen, parmakla gösterilen bu ilişkiyi tarihin tozlu sayfalarına götüren sebepler neydi, ne yapmalıydık?" üzerinde düşünmeyi yasaklayıp, bir filmi yarısında izlemeye başladım. Zira senaryonun izlemediğim kısımlarıyla ilgili anlamam gereken hususlar olacaktı...


deLLy©2005

çok pis yazdım 2

Gözlerimi kısıp, "ehehe" şeklinde bir gülümseyişle ısınma turunu tamamladım ve o anlattıkça şiddeti artırdım. İyice yavşadım, gevşedim üzerinize afiyet. Karşımda öylece özenilesi, imrenilesi mesleki kimliğiyle duruyordu.. Özenle hazırlanmış bir power point slayt gösterisi izliyor gibiydim tüm bu anlattıkları karşısında. Arada bir "hımm, hı hı" sesleri çıkarıyor, çayımı yudumlarken dahi gözlerimi ondan alamıyordum. Siyah takımı ve geniş yakalı beyaz gömleği ses tonu ve ifade şeklinden sonra bu sunumu tamamlayan en önemli ekipmanlardı.

Cep telefonum "oy asiye asiye, tütün koydum keseye" diye inlemeye başlamış ve ben geç de olsa melodiyi işitmiştim. Sol kalçamı hafifçe yukarı kaldırıp telefonu cebimden çıkarttım. kah bu melodiyi ona daha dayanılmaz kılmamak, kah arayan arkadaşımı bekletmemek için derhal "efeeeendim" demek suretiyle olaya müdahele ettim. Olaydı bu durum sahiden de. Eski sevgilim neden beni arardı, paylaşacak ne kalmıştı ki ?

Tüm bu sorulara yanıt almak için ortam namüsaitti ve "Tahsin! seni sonra arayım bilader, şu an müsait değilim" diyerek bir üçkağıtçı, bir dalavereci olarak ben, C tuşunda hazırkıta bekleyen başparmağım sayesinde kafasındaki olası soru işaret ve işaretçilerine meydan vermedim..Şimdi bir açıklama yapmam, durumu özetleyen bir veya bir kaç cümle söylemem, sekteye uğramış muhabbeti yeniden başlatacak en azından bir "ee, ne diyorduk" klişesi sarfetmem gerektiğinin farkındaydım. Oysa bir vurdumduymazmışçasına, bir dünya yansa umrunda olmazmışçasına ben, " birer çay daha içeriz değil mi?" diyerek onu, kariyerini ve tüm bu sunuyu bir kenara atmaktan başka bir şey yapmadım, yapamadım...
delly©2005

deli gömleğinde görmek istemediğimiz lekeler bunlar sayın seyirciler

Niyahet sevgili olmuştuk. Bir sevgilim vardı artık, sorumluluklarım vardı. Görünen oydu ki sorumluluklarım giderek artacaktı. Artık o yemeği yaparken ben salatayı yapacaktım. Cep telefonu rehberimde ilk sırayı "Aşkım-cep" alacaktı, akabinde de "Aşkım-ev" olacaktı..

Traş olup ev arkadaşımın deodorantının önemli bir kısmını üstüme sıkarak evden çıktım. Köşedeki marketi dönüp, maç öncesi sahaya ilk adımlarını atan futbolcu havasıyla ana caddeye çıktım. Buluşma yerimize emin adımlarla yürüyordum. Eczanenin bitişiğindeki giyim mağazasının önünde gördüm onu. İlkokulda tam beş sene aynı havayı teneffüs etmiştik ve çok uzun süredir görüşmemiştik. Hal hatır faslından sonra bir fırsatını bulup sevgilimle buluşmak üzre yola koyulduğumu, kendisinin muhtemelen kafede beni bekliyor olduğunu söylemeliydim...Bunu söylerek hem kafasındaki ilkokuldan kalma sümsük imajımı silecek, onu hayretlere düşürecek, hem de sevgiliyle kararlaştırıdığımız bu ilk ve önemli buluşmaya geç kalmayacaktım.Üstelik onu garsonla "arkadaşımı bekliyorum, gelsin siparişimizi veririz" diyaloğuna sokmayacaktım... Her şey umduğum gibi gelişti...Bir taşla iki kuş vurmanın sevinciyle beni sevgiliye götüren kaldırımları arşınlamaya devam ettim..

Kafede gözlerim onu ararken mekana giren çıkana bakma isteği duyan guruhun suratına da "sevgilimi arıyorum, burada bir yerde otururyor olması gerek" izlenimini bir tokat gibi yapıştırmalıydım. Onu köşedeki masada elindeki çayı yudumlarken görmemle, az önce bahsi geçen topluluğun kafalarını karşılarında oturan partnerlerine ya da dışarıdaki manzaraya çevirmeleri bir oldu... Bu zaferi küçük bir gülümsemeyle kutlayarak sevgilime doğru yürümeye koyuldum. fakat onun çayını yudumluyor olması bu uzun yolda beni derinden yaralıyor, onun bu vurdumduymaz davranışı adeta beynimi kemiriyordu. Ben onu bekletmemek için uzun süre görmediğim arkadaşımla sohbeti kısa kesmiştim. Oysa o bir beni beklemeden siparişini vermişti.

"Çok bekletmedim umarım?"
İşte bu soru ben gelmeden sipariş vermesinin hele ki bu ilk buluşmada ne denli yanlış bir hareket olduğunu ona gösterecekti.
" Çok değil, bir saat beş dakika" kulağa şirin bir cevap olarak geliyordu.

Sandalyeye otururken masada bulunan gazetede manşetin hemen kenarındaki sütunda yazan habere gözüm ilişti....
"Yaz saati uygulamasına dün gece başlandı. Saatinizi bir saat ileri aldınız mı?

deLLy©2005

Çok pis yazdım


" bu aşk belki burada biter
ben yine de çekip gidemem..."

yemek takımlarının abartılı parça adetlerine kapakların da dahil olduğunu öğrendiğimde bitmeliydi herşey. "Kapaksız kapkacak mı olur lan?" diyemedim...bir salakmışcasına kabullendim, üstelik gözümde büyüttüm... gözüme dursun, gözümde büyüttüğüm çok şey.. sağlıksız koşullarda muhafaza ettiğim ve hala varla yok arasında olan herşeye lanet olsun...

bir kaç gündür çok alkol alıyorum. Çok alkol alıp, dikkatimi daha az veriyorum hayata... bugün mesela, örneğin bugün ve hatta misal bugün gitar çalmaya yeni başlamışım da ilk barış manço şarkısını tıngırdatıyormuşum gibi mutluydum...tozdan tortudan sakınarak uzattığım tırnaklarımla da gururlu...Ne zaman ki "el lerimle büyüt tüğüm/solari ken dirilttiğim/çiçeğimi kopar dınsen/ellere verdin" gitar olayı başlamadan bitti benim için...Oysa kaybeden müzik, bir müzik dinleyicisi olarak da sendin. Bu gerçeği farkedebilmeni öylesine istiyor ve elimden bir şey gelmiyorken içkide buldum çareyi. Soruyorum sevgili, "umarsız olan ben miyim, gerçeği göremeyecek kadar kör olan sen mi?"

neyseki sana son bir şans daha veriyorum..."ya benimsin, ya toprağın" diyemem. "ya benimsin, ya bugün yanında gördüğüm zibidinin" diyecek kadar mezhebi geniş de değilim. Demem o ki tozdan turtudan sakınıp tırnaklarımı, tüm barış manço şarkılarını çalabilmem senin elinde. sen gülünce güller açar gülpembe yavan gelirse bir adet karizmatik "nick the chopper" çalarım sana... Kazanan müzik,bir müzik dinleyicisi olarak da sen olacaksın, inan...

haydi, ver elini ver bana lufthansa..
uçalım kulun kölen olayım...

08 Haziran 2005

deli gömleği VII

# veresiye alışveriş yaptığım küçük esnafta "veresiyemiz yoktur" , "veresiye öldü başımız sağolsun" gibi levhalar asılıdır. gücenmem

# "teşekkür ederim" demekte zorlanırım.

# "burada sigara içilmez, cezası şu kadardır" levhalarının, "buraya çöp dökenin.." diye başlayan duvar yazılarından farkı yok sanki. inatlaşmak gibi be..içmeyenin içesi, dökmeyenin dökesi gelir. ayrıca, sigarayla savaşanlar vakfı, sigara içenlerle savaşıyormuş gibime geliyor. buraya dökülen çöplerle savaşanlar vakfı kurulsa mesela, onlar da kesin buraya çöp dökenlerle savaşacaklardır.

# yüzüme söylenmeyenlerden etkilenmem.

# tehditten hazzetmem, yılandan korktuğum kadar.

# deterjan reklamlarına kıl olan sıradan bir ademoğlu olarak aykırı tipleri severim...

# aykırı tip ne lan ?

# zararlı alışkanlıkım bulunur. eskizsizim/paldır küldürüm mesela, mesela ayakta işerim. anlatım bozukluklarından "nüans farkı"na düşkünüm. düş günüm, evet...

#deLLy#©2005

öz hakiki deli gömleği

+ deli gömleğinin ecnebi versiyonlarından sakınalım. Dünyanın tüm deli gömleklileri, birleşin !

+ resmi olamam pek. amir-memur ilişkileri yorar beni. Kaymakam dayı, müdür baba, amir amca filan diyesim gelir. Tanımadığı etmediği kişilere amca-dayı, hala-teyze deyip, aynı işi yaptığı, aynı yerde çalıştığı birine bey demek ! ah zor, çok zor...

+ "iyilikten maraz doğar" demek ki, birine başka birini anlatırken "senden iyi olmasın" deme gereği hissederiz.. Aman olmasın! İnşallah olmaz !

+ em-ef-ö, şarkısındaki "peki peki anladık" kısmını sölerken, o kestirip atma hissini uyandırıyo hakikaten. "ne halin varsa gör", "anladık lan uzatma" gibi...

+ el öpmekte zorlanırım.

+ yediğim ilk tulumba tatlısındaki tadı - şu yaşıma geldim- bir daha bulamadım.

+ diskoda, barda, partilerde filan dans eden insanlar arasında sırıtan (kemik gelişimini tamamamış, kemale ermiş) insanlarla, deliler gibi dans eden insanlara nazaran daha çabuk kaynaşırım.

+ dans ederken "yoruldum, oturalım mı" diyen hatun olmaz olsun...

+ gazete dergi filan okurken, sevdiğim kısma önce bir göz atmam, detaylı okuma işini sona
bırakmam ve mutlu sona giden yolda hızlı adımlarla ilerlerken duyduğum heyecandır entellektüel kişiliğime engel.(deve gömleği)

deLLy©2005

deli gömleği (pazar ilavesi)

+ ayakkabılarla girilen bir evim olsun istemem. ayaklarımın halı, kilim, neyse işte o zemini hissetmesini isterim. Kanepeye oturduğumda bir bacağımı öbür bacağımın - baldırımın daha doğrusu - altına almak isterim, uyuşur gibi olduğunda da değiştirmeyi.

+ evdeki ufak tefek işleri (ampuldü, prizdi, ne bileyim basit elektronik eşya tamiriydi) pazar günü değil de salı gecesi, çarşamba gecesi filan yapmak gelir içimden.

+ pazar günkü akşam yemeğinden sonra banyo yapıp uyumak zorunda olduğum çocukluk/öğrencilik dönemlerimde, spor stüdyosunu izleyemememin, ertesi gün yapılacak futbol sohbetlerinde eksik kalmamın üzüntüsü içime yer etmişir hep... (yazık bana)

+ pazar akşamları bizimkiler dizisi vardı önceden. diziden sonra hiç vakit kaybetmeden pazartesi sendromuna girerdim. Ta ki cuma akşamı "...hakka tapan milletimin istiklal" diyene kadar+ ıssız bir adaya düşsem yanıma alacağım üç gün cuma,cumartesi, pazar olur.

+ pazar sabahı çizgili pijamayla kahvaltı yapan, kahve ve sigara eşliğinde gazetesini okuyan adamdan zarar gelmez. Vallahi !!

07 Haziran 2005

deli gömleği V

+ aile salonu olan yerlere ekseriyetle lokanta denir, bilemedin restoran veya restorant, nadiren de restaurant.

+ kesin kez ne lan?

+ maymunlar iştahtan kesilmez mi hiç be ?

+ nerde o eskimolar?

+ zalimin zulmü varsa seveni nallahı var.

delly©2005

deLi yağmurLuğu

+ilk'lerime kadar ıslandım...

+ yağmurlu havalarda hiç romantik olamam, romatizmam var.

+ Gökgürültülü ve sağanak yağışlı geçer kimi evlerde her iklim, göz yaşları sel olur akar.

+ Hiç şemsiyem olmadı desem yeridir. İki gün içinde kaybeder veya unuturum.

+ Çocukluğuma inecek olursak, yağmuru sevmememin bir nedeni de Arap kızının camdan bakması olabilir...neden olmasın?? neden Arap? neden sarışın, kumral filan değil ???

+ Yağmurdan sonra güneş açarsa ebem de kuşanır.

+ Erkekler ağlamaz, sil gözyaşlarını gökyüzü

+ Çamurun gelişi gökgürültüsünden bellidir.

+ Yazın yağmur yağmasına sinir oluyorum.

+ Ya ben doluyu seviğim için yağmurdan kaçıyorsam saygıdeğer atalarım ??

+ Sadece Arap kızı değildir bünyemde hasara yol açan. Akan çatılardan nefret ederim.

+ gözlük takan birine yağmurlu günlerde, içinde silecek geçen espriler yapmak demode olsa ya artık.

+ Haa, şu da var "yağmur çamur demem, her maçına gelirim"

+ Ben sana yağmur olamazsın demedim, yağmur adam olamazsın dedim....

deLLy ©2005

deli gömleği IV

 
* şarkının "bence bu aşk böyle gelmiiiiş, bundan sonra böyle gideeeer" kısmında devri iyice yükseltip, "başımın tatlı belası, gönlümün kara sevdası" kısmında vites değiştirelim mi?? diyeceğim o ki sinan özen sesiyle başımın tatlı belası şarkısını böğürelim mi? ühühüheee

* kınalı kar ne lan ?

* veni,vidi,vadaaaa. (Aldım, verdim, kız seni yendim)

* ver maillerimi, al maillerini

* Biz aşkı yanlış meleklerden çaldık.

* kontra pedallı bir hayat istiyorum bubaaaa

* aradığınız "an"a şu "kişi"de ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.

* seni sevdim bir gül gibi vaaaiiiyyyy, vaaiyyy...sarardı benzim kül gibi vaaiiiy vaiiyyy, ortada kaldım el gibi vaiiiy, vaiy, vaiy vay...sevdiğime pişman ettin vay...

* Şimdi Sokullu olduk, sarayları doldurduk, neşeliyiz hepimiz, yaşasın padişahımız...

* dikkaat...arka kotukta bebek (gibi bi hatun) var

* ben sana adem olamazsın demedim, Hz.Adem olamazsın dedim.

* biz - ben = siz. (Ciddiyet lütfen)
* Harikalar Diyarındayım, dönecem

* O şimdi az kel
* Ding dang dong, çok şükür dostlar, senin de artık bir (eski) sevgilin var.

* Belirli günler ve haftalar kontenjanlarımız dolmuştur. Belirli yıllar ve yüzyıllar için müracaat ediniz ...

* deli gömleğine beyaz kravat takmak akıllıca değildir.

* Eşcinsel eşekler de pekala anırır.
deLLy
©2005

06 Haziran 2005

deli gömleği III

* masalların "evvel zaman içinde kalbur saman içinde..." diye başlaması bilinçli bir seçimdir. Çocuğun aklında, uyumazsa daha karışık cümlelerle beyninin sulanacağı fikri uyanır. Gökten elmalar düşmeden de uyur zaten o velet. Bi müddet sonra da deveydi, pireydi, tellaldı derken altına eder.

* Bir de tabakta bırakılan yemeğin, tabakta yemeğini bırakan veledin arkasından ağlaması gibi bir hadise vardır ki, masaldaki devler halt etmiş...Ne korkunç şey o öyle...(Bu yemeğin yaptığı eylem ağlamaktı yanlış hatırlamıyorsam. Yoksa kovalıyomuydu ya, bak şaşırdım şimdi.) bu bamya sebzesi istediği kadar tepinsin, o tabakları bitirmedim, bitirmemde, buraya yazıyorum...

* Gavurun teenage dediği dönem, çocuk kıyafetlerinin en büyüğünün küçük geldiği, büyük kıyafetlerinin en küçüğünün de büyük geldiği, alışverişin kabus olduğu döneme denk geliyor anladığım kadarıyla....

* 4 yaşımda sünnet olduğum ve bu döneme ait hiç fotoğrafım olmadığı için, can sıkıntısından ömür hesaplayan bir grup amerikalı bilimadamının yaptığı hesaplara göre üç beş yıl fazla yaşamayı hakediyor olmalıyım, (bi sigara yakayım)

* Bir son dakika tespiti: Gazı bitmekte olan çakmağa şefkatle yaklaşırsan yanıyor. Hayvani hareketler yaparsan yanmıyor.. Kadın ile çakmak arasında herhangi bir ilişki kurmak haddime değil. herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermek istemiyorum.

* Ne diyeceğimi de unutmuş durumdayım bu çakmak yüzünden. bu arada böyle durumlarda (ne diyecektim unuttum durumları) ortaya atılan "demekki yalan söyleyecektin" hurafesi yüzünden AB ile ilişkilerimiz zarar görebilir, yakışıklı "günterferhoygen" abimiz bizi üzebilir Allah muhafaza.

* Lan doğaçlama gibi oldu bu seferki deli gömleği be

* Hayvani hareketlerim sonucu kalbini kırdığım kadınlardan ve manyatosunu bozduğum çakmaklardan özür diler, bir dahaki deli gömleğinde buluşmak üzere esenlikler dilerim.


deLLy

deli gömleği II


* hiç tanımadığınız ya da az buçuk tanıdığınız bir erkek herhangi sosyal bir faaliyete 2 bileti olduğunu söylerse, nedeni abimizin (daha sonradan tanıyacağınız üzere) sosyal ihtiyacı olmayabilir herzaman.

* kimse kimseyi ayının yavrusunu sevdiği gibi sevmemeli.

*karşı CİNSle tencere ve kapak olmaya çabalamaktansa, tencere ve tencere, kapak ve kapak, mümkünse tava ve tencere yahut tepsi ve tava olmayı tercih ederim.

* yavrusunu seveyim derken öldüren ayıydı değil mi?

* "armut piş ağzıma düş" aşkı öldürüyor.


deLLy

deli gömleği I

* sene " nerde o eski ramazanlar" senesi, aylardan "papatya falına göre beni sevme ihtimalin yüzde ellidir" ayı, günlerden "akşam için evden izin alamadım ertesi "... sevgilinin "senin de dediğin gibi"yle başlayan cümlelerini çok seviyordum. her gece uyumadan önce bu "senin de dediğin gibi"li cümleleri sayardım:
bir " senin de dediğin gibi"li cümle çitten atladı
iki " senin de dediğin gibi"li cümle çitten atladı ...
* şu kopirayt işareti [©] çalıntıyla alıntı arasındaki farktan (ç) doğmuştur. gavurcada ç olmadığı için bu halde kullanılır. (külahına anlatayım ben iyisi mi)
* biz ölmeden yeni türk lirasından da altı sıfır atılırsa nesilce tarihe geçeriz ne güzel
* senin de dediğin gibi ben sana göre biri değildim.
* eğitim sitemi ezbercidir diyenler halt etmiştir. öğrencilere işçi problemlerini yaşatarak öğretmiyormuyuz. 
öğretmiyorsak bu çocuklar niye ayakkabı boyuyor uleen
* senin de değin gibi sevgili, al mektuplarını ver mektuplarımı ....
* rock'n coke 'un kapağını açık bırakırsan asidi kaçar.
* Türkiye'de telif hakları yasası iyi işleseydi Mr.Brown köşe olmuştu.
* barışarock festivalinde iki izleyici grubu arasında çıkan kavgada .... şaka şaka ... o kadar da uzun boylu değiliz biz toplumca ..